13 Mayıs 2008 Salı

Bencil İnsan..! Yalnız Yaşa, Yalnız Öl

Bencil İnsan..! Yalnız Yaşa, Yalnız Öl


Sen ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, en az bir bilinmeyeni çözümsüz kalan bir denklemdin. Hiçkimse bilmiyor içinde neler taşıdığını.


Sahibi tarafından kırk yıl kilitli tutulan ve onun ölümüyle de bir daha hiç açılamayacak olan bir sandık ya da. Kimse açmaya cesaret edemiyor seni.


Cesaret etseler bile, sıkı sıkıya kilitlenmiş, birden fazla anahtarı olan birisin.

O kadar kapalı, o kadar giriftsin ki, kimselerin dili varmıyor neleri yüklendiğini sormaya.


Sürekli yalnızsın.

Kendi öz yuvanda, evinde yalnız.

Evinde yaşadığın, nefes alabildiğin yer sadece kendi odandan ibaret.

Diğer odalar senin için izbe yerler ve hayat yok o odalarda.

Sadece kendi odanın duvarları aşina sana.

Ev demek, tek bir oda demek senin için; yalnızlığını ve aynı zamanda kendini hapsettiğin.

Kitapların var dertlerini dinleyen.

Aldığın nefes, dünyadan değil de kitaplardan giriyor vücuduna sanki.

Nefesin kitaplar içine koyulmuş bir nevi.


Onlar sana hayatta kalacak imkanı sağlıyorlar çoğu zaman.

Ayrı kaldığında, nefesin daralıyor, dünya seni boğuyor.

Ruhun, sayfaların selüloz kokuları arasında dolaşıyor.

Çekip çıkarmaya cesaret edemiyorsun ruhunu kitap sayfalarının köşelerinden.

Orada öylece dinleniyor, hayat buluyorsun.


Yalnızlığını hüzünle, gecenin toz kalkmaz sükunetiyle, sevgiyle selamlıyorsun kitabın yanıbaşından.

Sokaklar ise bambaşka bir anlam taşıyor senin için.

Daha garip, daha eğreti duruyorsun.

İnsanlar sana farklı gözlerle bakıyorlar.

Yüzünde büyük çoğunluğun; şen şakrak kahkahalar atan, gününü nasıl geçirdiğini büyük bir iştiha ile yanındakine anlatan, hüznünü arkadaşının omzuna yaslanarak ifade eden, geçirdiği zor günlerin tesellisini arkadaşlarının sözlerinde bulan insanların hallerinin hiçbir şekli mevcut değil. Sen yabancı duruyorsun sokaklara.


Yabancılaşmışsın ya da. Zaman seni senelerdir mağaralarda yaşayanların düştüğü duruma denk bir duruma getirmiş.


Yoksa, sen normalsin de, insanlar mı farklılaşmış ve sen azınlık durumuna düştüğün için mi onlara garip geliyorsun?

Bir kapalı mekanda oturacak olsan sokaklardan bir an önce kurtulmak için, garipliğine yöneltilen nazarlar orada da devam ediyor.


Sayfaları çevrilen bir kitap, ele birşeyler karalamak için alınan kalem, şiirin, bir iç kıpırtının, kısacası hissiyatın döküldüğü bir defter onlar için pek yabancı.


Kitabın, kalemin, defterin nezdinde sendin yabancı olan ve müstehzi nazarları kendine celbedip, insanlardan insancıl olmayan muamele gören.


Kütüphaneler hariç, kapalı mekanlarda kitap okunmaz onlara göre. Deftere yazı yazmak, ancak okul sıralarında yapılınca normal görülebilirdi. Kafanı kaldıramamıştın hiçbir defa, o yerlere girdiğin zaman.

Evi tek bir odadan ibaret olan sen, dışarda da kendinden ibaretsin. İçerdeki yalnızlığın, dışarda gürültülü, istihza dolu bakışları kendine çeken bir yalnızlığa dönüşüyor.


Sahi, yalnızlığını unutmak için çıkmıyor muydun sokaklara sen?

Oysa, hiç eksiliyor mu yalnızlığın?


O hep içinde ve hep taşıyorsun onu.

Kimse giremiyor senin coğrafyandan içeri.

Sen müzmin bir yalnızsın;


etrafında onlarca insan olsa da, ruhun hiçbir zaman zindanlarından dışarı sız(a)mıyor. Bencil bir ruh taşıyorsun farkında olarak veya olmadan.

Kendini eve, daha doğrusu odana taşıyordun hızlıca.

Yine kitaplar, yine paylaşımsız saatler.

Seslerin sustuğu vakitler. Gürültülü yalnızlıktan, sessiz yalnızlığa geçiş.

Sen hep böyle yaşadın.


Sokaklarda yalnız, odalarda yalnız.

Kitaplar içinde geçiriyordun ömrünü, defterlere işliyordun içindeki seni. Kimseler bilmiyor içinde kopan vaveylayı. Tebessüm eden bir suret var sadece senden yansıyan. Gerisi koskoca bir boşluk, koskoca bir iç fırtına. Adı yalnızlık.

Sen hep yalnızdın bencil dostum.

Yalnız kaldın. Asla karışamadın kalabalıklara, benliğinle.


Bir gün bir burukluk düştü ruhuma, sebebi sen(sizlik) olan.

Önünde defterin, yanı başında kitapların, ruhunda dışına esmeyen fırtınalarla başbaşa.

Sen, kendini tek cümlede özetlenmiştin zaten seneler evvel günlüğüne düştüğün notta:


Yalnız yaşa(dın), yalnız öl(dün). Gittin çözülemeyen bilinmeyenlerinle. ( RESUL SARICA/ABD )

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi