GÜNEŞİN ÜZERİNİ ÖRTEN BU ÖRTÜYÜ ELİMLE ÇEKİP ALDIĞIMDA, ALTINDAN ÇIKACAK IŞIĞIN, SAÇAN, YAĞDIRAN, DÖKEN, IŞIK VEREN ATEŞTEN FARKINI DA ORTAYA KOYABİLECEK MİYDİM? ONA YAKLAŞMAK CESARET İSTERDİ BU YÜZDEN…AMA İLK KEZ DUVARLARIMIN IŞIK GİRECEK BİR DELİĞİ OLDUĞUNU GÖRDÜM SAYESİNDE. BEN AYNADA PARLAYAN EŞYANIN TEMESSÜLÜ GİBİ KENDİMİ ALDATMAYACAKTIM ARTIK. BAKALIM SİZİN İÇİN HAYATINIZDA NELER DEĞİŞECEK BU RÖPORTAJDAN SONRA? HÜLYA OKUR- 27 Mayıs 1953 Giresun doğumlusunuz. Hakikat perestliğiniz ne zaman başladı? İlk ne zaman alnınız secdeye değdi? En sevdiğiniz çocuk şarkısı bir ilahi miydi? “İNKAR ETMEKLE, ALLAH’I YOK EDEMEDİM. ALLAH VARDI VE BENİM İNKAR ETMEM HİÇBİR İŞE YARAMIYORDU.” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Ben çocukken zaman zaman namaz kılardım, öğlene kadar oruç tutardım fakat bir yaşlı karı-kocanın çok sefil hayat yaşaması, çocukları, gelini ve oğlu tarafından soğuk bir yere atılmıştı. Ve onlar orda şişerek ölmüşlerdi. Ben de çok dua ediyordum. Duam kabul olmayınca Allah’a karşı bir kırgınlık meydana geldi. Bu bende 1-17 yaşıma kadar sürdü. Ondan sonrada sosyalistler, komünistler kitaplar veriyorlardı, okumam için. Verince biraz etki altında kaldığım oluyordu. Dinsiz olamamıştım ama arada derede sıkıntılı zamanlar geçirmiştim. Sonra o gelin ve kaynananın yıllar sonra kendi gelinleri ve oğulları tarafından aynı yere atıldığını duyunca, Allah’ın acele etmediğine ama mutlaka intikam aldığına daha yakınen şahit oldum. İnkar etmekle, Allah’ı yok edemedim. Allah vardı ve benim inkar etmem hiçbir işe yaramıyordu. Sadece kendi kendimi aldatmış olacaktım. 6 ay kadar inançsız yaşadım. Ahiret inancım sekteye uğradı. Çocukken babam, annemi çok döverdi. Rabbim onu affetsin. Çünkü söylememi isterdi de yani. “Biz hata yaptık, kadın hakları bize anlatılmıyordu”diye. Erkekler suçlu olmazdı, hep kadınlar şeytandı, kadınların saçları uzundu, kadındı hatalı olan. Erkek ağlamazdı, her zaman öndeydi falan derken kadınında bir can taşıdığını, onunda dayak yerse gurur yapabileceğini, ancak babam benim ona islam’ı anlatışımdan sonra öğrendi. Çok uzun yıllar sonra…İş işten çoktan geçtikten sonra. Gençlik atını alıp, Üsküdar’ı çoktan aşmıştı. Çocukken, annem çok dayak yediğinden dolayı, bir türkü söylerdi annem ağlayarak:” Uçun kuşlar uçun sılaya doğru, annemden, babamdan hiç haber yok mu?”Çünkü biz Adapazar-Sinanoğlu’ndaydık. Annemin anne ve babası da Giresun- Dereli’deydi. Dolayısıyla bir hasret vardı. Dayak da yediği için annem, hasret türkülerini sevdim. Fakat ben 6 yaşına kadar konuşamamışım. Çocuk psikolojisine bakınca, türkülerle ifade ettiğimi anlıyorum kendimi. Sonra Zeki Müren’in: “Diyorlar ki dünya fani, toprak emer tatlı cani, hastalandım ilaç hani, bir acısız ölümde yok.”Daha sonraki yıllarda Aşık Veysel’in: “Uzun, ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece. Ne haldeyim bilmiyorum. Gidiyorum gündüz gece.”dizelerini ilk duyduğumda çok etkilendim. Her ikisini de yolda, bir duvar gibi durup dinledim. Ya dedim ben gidiyorum, benimle beraber gündüzler, geceler gidiyor. Ve içinde yaşadığım bugün bir daha beni içinde yaşatmayacak ve nereye bu gidiş? Böyle başladı. HÜLYA OKUR- 1985 yılından itibaren Mektup Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği'ni yapıyorsunuz. Mührünü sizin açtığınız, mükatibliğini yaptığınız bu mektup kimlerin adresinden geri döndü bugüne kadar? EMİNE ŞENLİKOĞLU- Okuyucumuz çok sadık çıktı. Yanlışımız olursa bize hemen bildirdi. Fakat düzen bizi yordu. Çeşitli hilelerle de karşılaşıldı. Mesela postacılar, çöp kutusuna atmışlar. Bize haberi geldi. Biz vermek istediğimiz mesajı, eksileriyle, artılarıyla verdik. İnşallah bundan sonra mektup, farklı bir mektup olacak. Mart ayında çıkacak inşallah. HÜLYA OKUR- 1984’te de Gençliğin imanını sorularla çaldılar” kitabı parmaklarınıza demiri geçirdi ve mahkumiyet geçirdiniz. EMİNE ŞENLİKOĞLU- 6 yıl 3 ay hapis cezası aldım. 2,5 yıl hapis yattıktan sonra Özal’ın infaz yasasından dolayı çıktım. HÜLYA OKUR- İslâmi kesimde bir ilki başardınız ve fotoöykü türüyle”Bunalım”eserini yazdınız. Buraya nerden geldim sorusuna,”Bunalım”dan yanıtı veriyorsunuz. İmanın da freni olmalı mıdır? Çok zikir kalbin ritmini bozar mı? “ İBADETİN DE BİR ÖLÇÜSÜ OLDUĞUNU…”  EMİNE ŞENLİKOĞLU- Çok hata ettim. Filmlerini yok ettim. Kaldırdım onu satıştan. İki, üç tane genç o kitabı okudum, intihar etmekten vazgeçtim” dedi. Fakat ben güzel olmadı diye kaldırmıştım. Fotoöykü olarak ilk evet. Devam edeceğim. Başka kaliteli bir öyküyle devam edeceğim inşallah. her şeyin aşırısı zarardır. Zenginlikten, güzelliğe, ibadetten, aşka…her şeyin fazlası zarardır. Dikkat edin dünya güzeli olup da, mutlu yaşamış bir dünya güzeli gösteremezsiniz. Çünkü fazla güzelliğin de zararı vardır. Zaten güzel, o güzelliği daha güzel yapınca, zararı ikiye katlanıyor. her şeyin normali. Allah ayetinde öyle diyor. her şeyin orta yolu. Neden bazıları aşırı aşık olunca kafayı yerler? Çünkü ortaya kendini çekemez. İnsanın aşırı sevgiden yada zenginlikten kendini ortaya çekebilmesi için, hepsi için ilim lazım. Peygamber efendimize bir kadın gidiyor, diyor ki:” Ya Resulallah benim kocam sabahtan akşama kadar çok az uyuyor ama gece özellikle sabaha kadar zikir yapıyor” Peygamberimiz onu çağırıyor ve bu yaptığının doğru olmadığını, uyku zamanı uyumak, dinleme zamanı dinleme, çal ışma zamanı çalışmak olduğunu, ibadetin de bir ölçüsü olduğunu söylemiş ve sınırsız olanın sadece Allah’tır. HÜLYA OKUR- “Laik devlet, Müslüman toplum" gibi bir rejimin "muhafazakâr demokrasi" , "ılımlı İslâm" gibi kavramlarla izahına gelirsek, dinimiz mutasyona mı uğratılmaya çalışılıyor? “MÜSLÜMAN’I UYUTURLARSA, MÜSLÜMAN KAPLAN OLUR” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Bir türkü vardı: “ya leylem ya leylem”diye. Bunların hepsi yal eylem havası çalmak ve Müslümanları uyutmak için. Fakat Müslümanları uyutmak için çalışırlarken, büyük bir tehlikenin de temelini attıklarının farkında değiller. Müslüman her türlü rejimde kendi inancını yaşayabilir. Ama kendi inancını asimilasyon gibi, tahribata uğrayarak ona özgürlük veriliyorsa, Müslüman orda tabiri caizse kaplan olur. Zaman zaman kış uykusuna yatsa bile. HÜLYA OKUR- “Bir adımlık koşu” adlı şiir kitabınızdan bahsederken, şiirlerinizi sonradan dönüp okuduğunuzda ağladığınız itirafında bulunuyorsunuz. Bir ölünün arkasından gibi sesli ağlanacak meseleler neler olabilir? “ANNEM ÇOK HAKARET EDERDİ:”SEN Mİ MÜSLÜMAN YAPACAKSIN DÜNYAYI, OTUR YERİNDE” DİYE” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Babam öldüğünde mesela…Her şeyim dediğim dört kişi vardır. Babam onlardan biridir. Babam, hem çocukluk arkadaşımdı, hem de gençlik arkadaşımdı. Hem de…İlk günler beni dövmüştü, çarşaf giydim diye ama. Babacığım daha sonra gerçekten benim dava yolunda da arkadaşım oldu. Sahiplendi. Annem çok hakaret ederdi:”Sen mi Müslüman yapacaksın dünyayı, otur, ne geziyorsun yurtiçi, yurtdışı, köy kent demeden, sen kimsin, ne uğraşıyorsun?”derken babam:”Hayır, benim kızım, yaptığını düzgün yapar, inandı mı bilinçli inanır. Çünkü ben ona dayak attığım halde vazgeçiremedim yolundan.”demiştir. Ben yıllarca uğraştım onu inandırmaya. Ondan sonra kendisi benim gibi inanmaya başlayınca böyle sahip çıktı. Bir tek hayatımda sesli olarak, televizyoncu varmış orada fark edemedim. Çünkü atalarımız der ki: “Acı gelince insan, düşünme melekesini kaybeder”Ben karşı tarafta bakıyorum cenaze gelecek diye. Birde baktım ki babam önümdeymiş. Tabutu görünce feryat ettim. Bunun haricinde özel hayatımda yaşadığım sıkıntılarla 10 kez çok acı bir şekilde ağladım. HÜLYA OKUR- Allah ağlatmasın diyoruz….28 Şubat olaylarından sonra toplatılan eseriniz “Biz bu vatanın neyi oluyoruz?”da; “Bize hakaretler aldı gidiyor, Eller atına bindi gidiyor, Gençlik İslam'a daldı gidiyor, Biz bu vatanın neyi oluyoruz?” diyorsunuz. Peki milli varlığımızı da tehlike altında görüyor musunuz? “IRKTA MİLLİYETÇİ OLURSANIZ BÜYÜK TEHLİKEDİR, VATANDA MİLLİYETÇİ OLMASANIZ DA BÜYÜK TEHLİKEDİR” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Maşallah ne güzel hazırlanmışsınız. Dünyada milliyetçilik olarak ele alındığında iki tane çok büyük tehlike vardır. Birisi ırkçılık yapmak, çok büyük tehlikedir. Diğeri de vatan konusunda milliyetçi olmamak büyük tehlikedir. Birinci tehlike; ırkta milliyetçi olursanız büyük tehlikedir, vatanda milliyetçi olmasanız da büyük tehlikedir. Ben ırkçı değilimdir. Her ırktan sevdiğim insanlar vardır. Ama iş, toprağıma, vatanıma gelince ben milliyetçiyimdir. Ve vatanım üzerindeki her türlü tehlikeyi takip ederim, dilimin döndüğü kadarıyla anlatır, kalemimin döndüğü kadar da yazarım. Milliyetçi tehlike her zaman varolmuştur ve hep var. HÜLYA OKUR- Milliyetçi tehlikeden, milli görüşe uzanalım…“1982'de Erbakan'ın evine gittiğimde şok oldum, kızları başörtülü değildi. Evlendiğinde hanımı başörtülü değildi.” demişsiniz bir söyleşide. Amelle, emelin çakışması mı milleti buhrana götüren sizce? Ve siz başınızdaki saçlarınız adedince başlarınız olsaydı da hepsini hak namına örter miydiniz? “BEN O SÖZÜ SÖYLERKEN, ERBAKAN’I ÖVMEK İÇİN SÖYLEDİM.””ERBAKAN’IN KIZLARININ RESMİ GAZETELERDE ÇIKTIĞINDA’ İFTİRA’ DEDİK. DEĞİLMİŞ!” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Birinci sorunuzda, o mülakatta ben o sözü söylerken, Erbakan’ı övmek için söyledim. Bir taraftan da Müslümanların, bilinçsizce attıkları adımın ne kadar yanlış olduğunu. Erbakan, hanımını zorlamamıştı. Ben bunu Nermin Erbakan’dan dinledim. Şeyhine gidip, Erbakan’ın sözlerini söylemişti. Hiçbir zaman dövmemiş, hiçbir zaman hakaret etmemiş. Ben bu olgunluğu anlatmaya çalıştım. Çünkü başı açık diye hanımlarını boşamaya kalkan erkek kardeşlerimiz var. Hanımlardan bana gelen telefonlarda var. Bir taraftan da bir Müslüman’ın, bir liderinin kızı başı açık olamaz diye, Erbakan’ın kızlarının resmi gazetelere başı açık çıktığında biz o gazetelere, gazetecilere rastlasak kim bilir neler olurdu o gençlik döneminde? O kadar çileden çıkardık ki, fotomontaj yapıyorlar, iftira bu!diye. Hayır, iftira değilmiş. Nitekim Erbakan hoca, kızının kapanmasını, kızının iradesine bıraktı. Zorlamamış, zorla değil, anlatmış ve gencecik yaşta da kapanmışlar. Eğer Necmettin Erbakan hocamız, kendisi İslam İslam deyip de; karısına, çoluğuna, çocuğuna islamı hiç anlatmayan olsaydı yadırganırdı. Kendisi namazını kılıyormuş. Zaten onun İslam davasından çok, ülke, gençlik, çok büyük derdiydi. Burada büyük bir gayreti söz konusu olmuş, fakat başarılı olamamış gibiydi o günkü görüntü. Fakat daha genç kızken başını kapattığına göre demek ki başarılı olmuş. İkinci sorunuz, evet gayet tabi hepsini kapatırdım. Beni iyi tanıdığınız belli oluyor. HÜLYA OKUR- Erbakan’a başarılı dediniz de siz ne kadar başarılı oldunuz islamı anlatmakta? Ağabeyinizin beş kızına da aynı şekilde İslam'ı anlattığınızı, bir tanesinin çok güzel, hanımefendice kapandığını, diğerinin ise hostes olduğunu belirtiyorsunuz. Anlatmaksa aynı şeyi anlattım dediğiniz, yeni nesillerce âlim, mürşid, muallim, müderrislere külahı ters giydiren şey ne? “EE PEYGAMBERİN OĞLU DİNSİZ, ATEİST OLURSA, ŞENLİKOĞLU’NUN YİĞENİN NEDEN BAŞI AÇIK OLMASIN?”  EMİNE ŞENLİKOĞLU- Beşine de aynı şekilde an lattım. Bir tanesi çok güzel kapandı, örtündü, islami donelerle kendini besledi. Öylede çalıyor. Diğerleri de başladı. Bazıları yanımda görünce:”Aaa Şenlikoğlu’nun yeğeni başı açık olur mu?diyor. E peygamberin oğlu dinsiz, ateist olursa, Şenlikoğlu’nun yeğenin neden başı açık olmasın? Ama ben vazifemi yapıyorum yada yaptığıma inanıyorum. Geçen akşam Sinan Çetin’i dinledim de, bugünün aydınlarının çok gerici olduğunu söyledi. Bir gazetem olsa, manşet yapardım onu. Bana göre bugünün alimleri de, aydınları da suçlu. Yazarları da suçlu. Şu anda ele alınması gereken o kadar önemli konular var. Takip ediyorum yazarları, bir, iki tanesi kıyısından, köşesinden dokunup çekiyor. Neden? Elini taşın altına koymak istemiyor. Benim gençler neden eşcinsel oluyor diye küçük bir araştırmam çıktı. Kıyamet kopuyor. Niye söylüyorsun, niye çıkıyorsun?diyorlar bana. 100 çift İki kardeş bir yatakta yatıyorsa, benim araştırmama göre en az bunların 50’si eşcinsel oluyor. Niye söylemeyim? Bugünkü gençlerin, külahı ters giydirtmeye çalıştığı ortam, aliminin de, aydınının da, bugünkü gençliğe, vatanımıza, dinimize zaten ihanet etmelerinden kaynaklanıyor. HÜLYA OKUR- Harp meydanlarında, esaret zindanlarında, memleket hapishanelerinde ödediğiniz borç neyin borcuydu? Haksızlığa uğradığınız zaman size acaip bir kuvvet geldiği, dağları delebilecek güçte kendinizi gördüğünüz oldu mu? “ROMAN KAHRAMANIMIN ADI:AMERİKA” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Bir haksızlığa uğradığım zaman gözüm hiçbir şey görmez. Ölümüne giderim o konunun üzerine. Basitse ilgilenmem. Bunu yalnız ben değil, her aklı selim adaletsizlik gördüğünde bir şeyler yapar da, mesele; kendisi adaletsizlik yaptığı zaman görme meselesidir. Ben %90 kendim adaletsizlik yaptığımda görebiliyorum. Çünkü adalet konusuna çocukluğumdan beri önem vermişimdir. Adaletsizliği kişinin kendinde görmesi çok zordur. Kuran’ı Kerim meali okurken, Kuran aslından mıdır, müfessirin ilavesi midir bilmiyorum da:”Onlar Allah’a aklı öğretiyorlardı”der. İnsanların bazıları o kadar zalimdir ki, Saddam örneğini ele alalım. Amerika, bu kadar adaletsizlik, bu kadar zalimlik yaptığı halde, bir Saddam’ı yakalamak adına, kundaktaki bebeklerin bir ayağını kopartıp, bir gözünü çıkarttığı halde, binlerce insanı öldürüp, ya eli, kolu ya bacağı yok durumuna getirdiği halde hala adaletten bahsetmesi beni delirtiyor. Hatta bir roman yazıyorum. O romanda bir adam var ve o kadar haksızlık yapıyor ki, kendini görmediği gibi, övünüyor haksızlığı ile. Karısı da ona, tıpkı Amerika gibisin diyor ve adamın adı” Amerika”kalıyor. Bu kadar işlemiş ki bana. Romanımın kahramanlarına artık Amerika’yı yakıştırıyorum. Sadece Amerika değil, aile içindeki adaletsizliklerde çok göze batıyor ve benim babam da şunu fark etmiştim: Babam, dışarıya karşı çok adaletliydi, kendi çoluk, çocuğuna, ben hariç diğer kardeşlerime karşı adaletsizdi. Babam iki evliydi, sonra boşandı öbür hanımından ama kalben boşanmamıştı yine, hanımlarına karşı çok adaletsizdi. Adaletsizliği görmek, bilgi istediğinden, ancak ben ona ne kadar anlatabildiysem İslamı, İslam adaletini anlattıktan sonra babam, kendi adaletsizliğini görebildi. Çünkü adalet ilimle gösterir kendini. Bilgi, ya vahiy bilgisi olacak, ya da beşeri bilgisi olacak adalette. HÜLYA OKUR- Değerse mücadeleye girerim dediniz de….."Ben defalarca Kuran'ı, Hadis-i şerifleri okumuş bir insanım.. İntihar saldırısının bir benzerini hiçbir İslami kaynakta göremedim" demiştiniz. Geçen yıl “terörle savaş” ifadesini terk eden İngiltere, bu yıl da "İslami terör" yerine "İslam karşıtı hareket" ibaresini kullanacak. İslam’ın savaşa ’evet’ dediği koşullar var mıdır? “VATANA SALDIRI VARSA, DİNE SALDIRI VARSA, NAMUSA SALDIRI VARSA, MÜLKE SALDIRI VARSA SAVAŞ SEBEBİDİR.” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Tabi ki var. Maddeleri var onun. 1-Vatana saldırı varsa, dine saldırı varsa, namusa saldırı varsa, mülke saldırı varsa savaş sebebidir. Yani sizin evinize ne var ne yok çalmaya gelen bir insanı dinen öldürme hakkına sahiptir her insan. Öldürmeden halletme yoluna bakar. Öldürse de İslam dinine göre günaha girmez. Çünkü ne yapacağı belli değil. Fakat tabi bizim tavsiyemiz, kaçabiliyorsa kalksın, asla öldürmeye kalkmasın. Çünkü İslam kanunlarıyla ve hukukuyla yaşanmıyor şu anda. Laik şeriatla yaşadığımız için şu an da tavsiyemiz; “asla öldürmeye hayır.” Ama baktın ki o seni öldürecekse, herkes kendisini öldürmeye geleni öldürür. Bunlar savaş sebebidir. Fakat dine hakaret edenle yapılacak olan savaş, fert bakımından; “Onu ben öldürmeliyim” diyememeli kişi. Ancak onun zalimliğini anlatır, ona karşı eylemler düzenler, mücadele eder. Fakat öldürme meselesini ancak, bir imamın, Cumhurbaşkanı yada yöneticinin, Müslümanları idare edenin kontrolü altında, devletse bu devletin kontrolü altında olur. Mesela; Bize herhangi bir ülke herhangi bir ülke Avrupa yada sınırdaki komşularımız dinimize hakaret etse; ültimatomu veririz, Özür dile!, Özür dilemezse savaş sebebidir. İlk işimiz onunla bütün ekonomik bağlarımızı keseriz, eğer İslama göre yaşayacaksak. Bugünkü şeriat, İslam değil. Peki yönetici Müslüman’sa… Yinede “kendi halkının sesine kulak verip, bütün dünya hukukun kabul ettiği halklara hakaretin özgürlüğü yoktur. “kuralınca hareket etmesi gerekir. HÜLYA OKUR- Sosyolog Nilüfer Göle; İslami hareketlerin gelenekle hesaplaşırken modernizme karşı direncine İslami hareket içinde yaşayan kadınları örnek gösteriyor;” Onlar bir adım daha ileri gidiyorlar ve geçmişi geri getirmek için değil bir ütopya oluşturmak için uğraşıyorlar" diyordu. Sizin Müslüman kadın hareketlerinden beklediğiniz şeyler yerini buluyor mu? “HAYALİMDEKİ MÜSLÜMAN KADINLAR, HAYALLERİMDE YAŞIYORLAR” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Hayır. Hayalimdeki Müslüman kadınlar, hayallerimde yaşıyorlar. Başka bir şey söylemek istemiyorum. HÜLYA OKUR- “Eskiden çarşafın doğru olduğuna inanıyordum. Şimdi bol ve uzun, kadını şuh göstermeyen her örtünün uygun olduğunu düşünüyorum." Diyorsunuz. Nur Suresi 60'ıncı ayet ve Ahzab Suresi 59'uncu ayette yazılanların tefsirinde yanıldığınızı mı gördünüz? “BEN BUGÜN DE EN GÜZEL KIYAFETİN ÇARŞAF OLDUĞUNA İNANIYORUM” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Öyle demedim. Eskiden sadece tek tesettürün çarşaf olduğuna inanıyordum. Ben bugün de en güzel kıyafetin çarşaf olduğuna inanıyorum. Nur süresi 60’ncı ayeti çok iyi anlayamayanlar, tesettürü anlayamazlar. Onun içinde tutar, ilahiyat profesörüdür ama, saçma sapan konuşur başörtüsü yoktur diye. HÜLYA OKUR- Eski vekillerden Mail Büyükerman ‘‘Onu çok severim. O yüzünü biraz açmış. Dedim ki, ne kadar kapansan beni tahrik ediyorsun’’ diyerek sizi kızdırmıştı.”Tesettürün tahrik unsuru haline gelmemesi için neler yapmalı? Çok renkli, çiçek desenli kıyafetlerin Kuran’a kılıf olması mümkün mü? “KADIN ALLAH İNDİNDE ÖRTÜNMEKLE MÜKELLEFTİR. KARŞISINDAKİNİN GÖZLERİNİN KONTROL ETMEKLE MÜKELLEF DEĞİLDİR”  EMİNE ŞENLİKOĞLU- O adamı ben hastanelik yapacaktım. Bir mahkemeye vermeye kalktım fakat çok yüklü bir tazminat yatırıp, davayı öyle açmam gerekiyormuş. Ne yazık ki o parayı bulamadım. Hırsımı da alamadım, günlerce de ağladım. Fakat Allah razı olsun, Abdurrahman Dilipak, Hidayet Türksal ve biri daha dediler ki: “Sakın ha böyle bir şey yapma, o ne konuştuğunun farkında değil. “Ve sonra araştırdım ki ruhsal yönden dengesi bozukmuş oradan kurtardı. Kadın saçını örtmek, bolca giyinmek zorundadır. Açık gezerse, kafirdir demiyorum ama günahını bilirse mümindir tabi de…Bu örtüler içinde en güzeli çarşaftır ama neyle örtünür bilmem. Örtündüğü halde tahrik oluyorsa birileri, bu kapanan kadını ilgilendirmez. Kapalı kadına bakmasın. Kadın Allah indinde örtünmekle mükelleftir. Karşısındakinin gözlerinin kontrol etmekle mükellef değildir. Onun için biz tahrik meselesi için değil, Allah’ın emri diye örtünüyoruz. HÜLYA OKUR- Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Gürtuna’nın eşi Reyhan Gürtuna’nın türbana karşı ‘şapkalı tesettür’ önerisini “Gerçekten kendini Allah’a teslim etmiş bir Müslüman bu lafı söyleyemez, ciğeri yanar. Bunlar hem Allah’ın emrine uymak hem de modayı yaşamak isteyen, tesettüre karşı komplekse kapılan tipler. “sözleriyle karşılamıştınız. Başörtüsünün tek alternatifi başörtüsü mü sizce? “ÖRTÜNMEKTEN KOMPLEKS DUYARSA AÇIK GEZSİN DAHA İYİ” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Ve demiştim ki o zaman, “Gürtuna’yı açık görürseniz şaşmayın!” Çünkü bazı kelimler geleceği ele verir. Ama yine de Gürtuna’Nın bir gün kapanacağına inanıyorum. Çünkü açıklığı, kapalılığa alışmış, kapalılığa inanmış birisi açık gezerse mutlu yaşayamaz. İnsanın inancı doğrultusunda yaşayabilmesi çok önemli. Tesettür, tesettür ruhundan çıkarılamaz. Her türlü renk, ahenk olabilir. Binlerce tesettür şekli var. Ne olursa olsun, hangi desen, renk olursa olsun, islam’ın tesettür ruhunu yansıtmak kaydıyla kabul. Bunun dışına çıkıp, kompleks kokusu yayarsa ortalığa ve kendisi kompleks duyuyorsa başörtüsünden hiçbir anlamı yok, açık gezsin daha iyi. HÜLYA OKUR- “İnsan hayatı söz konusu olduğunda, kişi açlıktan ölecekse, ölmeyecek kadar yemek şartıyla domuz etini bile helal kılmıştır.”sözünden hareketle mi yürüyor sizce Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz? “BAKIN KURANDA AYET :SİZDEN OLMAYANLARI TUTTUĞUNUZ YERDE ÖLDÜRÜN”DİYOR.” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Hayır. İslam da bakın Peygamber efendimiz, Yahudi komşularıyla çok iyi geçinmiştir. İslam’da iyi geçinmek için karşı tarafın Müslüman olması gerekmiyor. Kim olursa olsun, Müslüman iyi geçinmek zorundadır. Onun için barış ayetleri vardır, savaş ayetleri vardır. Ama ne yazık ki bazı misyoner Hıristiyanlar, Kuran’daki savaş ayetini, barış ayeti gibi kullanıyorlar. Mesela: “Sizden olmayanı, tuttuğunuz yerde öldürün”ayeti savaş anındaki tavrı ifade eden ayettir. Ama tutup, bizim gençlerimiz, özellikle yaho şayetlerinde çok vardır bu. Bakın Kuranda ayet :Sizden olmayanları tuttuğunuz yerde öldürün”diyor. Hatta Avrupa’da bu konuda çok yanlış yönlendirildi. Türkiyeli ve hür ülkelerdeki müşfikler tarafından. İslam dinin geçmişi ortadadır. İslam dininde bu anlamda takiyye yoktur. Ancak ordu takiyye yapar. Ordu savaşıyorsa biriyle, ben şu saatte, şuradan sana vuracağım demez. Takiyyedir işte bu saklamazsa. Peygamber efendimize Yahudi komşusu geldiğinde, çıkartıp gömleğini, yeleğini altına sermiştir. Çünkü onun altına serecek hiçbir şeyi yoktur. Peygamberimizse bizim örnek aldığımız, herkesle iyi geçiniriz. Hatta ben yıllar önce AK Parti iktidarda değildi o zaman. Fethullah Gülen hocanın Heybeliada ruhban okulu…Hıristiyan özgürce papaz okulunda okuyacaksa okumalı. Buna Müslüman müsaade eder. Niye eder? Kendi evladı da istediği yerde, örtülü veya başı açık çalışabilir. Ama aynı ülkede Hıristiyan varsa, Yahudi varsa, birisi havrasında, birisi kilisesinde kendi ibadetini yapabilir. Manastırında istediği bilgiyi alabilir. Dolayısıyla ben;Avrupa Birliğine girmiş olsak, sevinmem, girmemiş olsak, üzülmem. Ama Avrupa Birliğine girilsin diyenlerin yadırganmasından yana değilim. Girilmesin diyenleri de yadırgamıyorum. Çünkü her iki tarafında kendine göre bir bakış açısı var. HÜLYA OKUR- “İslamofobik" anlayışla düzenlenen sempozyumlarda "İslam baskı dinidir" tezine çok yaklaşıldığı görülüyor..İslam’a barış ve hoşgörü dinidir demekten uzaklaşan insan neler yaşamış olabilir? “BUGÜN EĞER BİZ, BASKICI BİR DİN GİBİ GÖSTERDİKSE İSLAMI….” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Evet maalesef. Bu görüntü, Nasreddin Hoca’nın meşhur hırsız hikayesi misali, eşeği çalındığı zaman, Hocam niye eşeğini bağlamadın? Demiş komşunun biri. Öteki demiş: Niye kapıyı kilitlemedin? Herkes bir şey söyleyince…Ya bütün suç bende mi? Bu hırsızın hiç suçu yok mu? Demiş. Bugün eğer biz, baskıcı bir din gibi gösterdikse islamı, burada gençlerimizi, vatanımızı, ekonomimizi ve varlığımızı çalmak isteyen dış veya iç güç yanlışlarla, bizim kendi yanlışlarımızdır bunun sebebi. Yani içerden de dışardan da yanlışlar bunu gösteriyor. Ben Avustralya’da çok ilginç bir şey yaşamıştım. HÜLYA OKUR- Şu selam hikayesi değil mi? “İNSANLIĞI, HAYVANIN ARZULARINDA BİR CANLI YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR.” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Evet ya. Bir insan yarım saatin içinde bu kadar etkilenir mi? Çünkü islamı o kadar korkunç tanıtmışlar ki! Biz misafir olduğum evden dışarı çıktık. Tam karşıda, 20 metre uzağımızda kadın bikinisiyle güneşleniyor, şehrin içinde göbeğiyle. Tabi bunlar hiçbir şey bilmiyor. İnsanlığı, hayvanın arzularında bir canlı yapmaya çalışıyorlar. Yiyen, içen, bazı cinsel arzularını gideren, artı olarak da teknolojiden anlayarak ekonomiyi yükselten…Bunu bildiğim için ve de Peygamber efendimizin tavrını da yeni öğrenmiştim o zaman. Kolay değil. O kadar çok duvarlar ki, gerçek dine ulaşmanız için hurafelerle kuşatılmış. O duvarları önce fark edeceksiniz. fark edene kadar yıllar geçiyor. Hadi bir de onları kırıp temizleyeceksiniz. Orada da yıllar geçiyor. Ondan sonra yeni bir bakış açısı elde edeceksiniz. Ben de “Hello”yaptım. Kadın bir tuhaf oldu, durakladı. Misafir olduğumuz ev sahibine dedim ki:”Sorar mısın? Niye şaşırdı” Ben şunu öğrenmek istiyorum. Kızdı mı, kızmadı mı? HÜLYA OKUR- Yıllarca aynı yerde ikame edip bir kere selamlaşmamış çünkü arkadaşınızla. “İSLAM’DA ÖZGÜRLÜK SINIRLIDIR AMA O SINIR NEDİR ONU BİLMEK LAZIM.” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Çok güzel çalışmışsınız. Sordu. Kadın ağlamaklı bir halde;” yıllardır sen benim komşumsun, bana bir kez selam vermedin ama İslami kıyafete girmiş olan bir hanımefendinin bana selam vermesi be ni çok etkiledi, halimden de utandırdı” deyip beni böyle durumlarla karşılaştırdı. Niye peki Müslüman kardeşimiz, Hıristiyan komşuna bir Merhaba diyemiyordu. Çünkü İslama göre, ben günah işlerim zannediyordu. Gerçeği bilmiyordu. Gerçeği öğrendikten sonra çok şey değişti, İslam ülkesinde. Ama bu sefer çağdaş yobazlar değişmediği için gerek Avrupalı, gerek Türkiyeli ve gerek Arap alemindeki çağdaş yobazlar değişmediği için, insanlar alemdeki özgürlüğün düzeyli olabilmesi için sınırlı olması lazım. Bu sınırı da ancak, onu yaratan bilir ve onu o koymuştur. İslam’da özgürlük sınırlıdır ama o sınır nedir onu bilmek lazım. HÜLYA OKUR- Özgürlük bazen gelişigüzel seçme yapmak, bazen de birtakım gerekçelere bağlı olarak “yeğleme”de bulunmak gibi…Bir zaman ‘‘Kadın Karşıtı Söylemin İslam Geleneğindeki İzdüşümleri’’ kitabının da yazarı Hidayet Tuksal'ın bir haber programında bacak bacak üstüne atması çok tartışılmıştı. Bugün ise NTV'de yayınlanan Neden programına katılan sosyolog Fatma Barbarosoğlu’na son söz hakkı verilmesi konusu gündemde. İnanan mı, inanmayan mı irtica kurbanı sizce? “İSLAMA SAVAŞ AÇAN ATATÜRKÇÜLÜK, ASIL İRTİCADIR, İSLAMA SAVAŞ AÇAN ATATÜRKÇÜLER, İRTİCACIDIR ASLINDA” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Kuran-ı Kerim’e göre; İslam dininde olup, İslama savaş açan herkes irticacıdır. Ve o zihniyette irtica zihniyetidir. İslama savaş açan Atatürkçülük, asıl irticadır, İslama savaş açan Atatürkçüler, irticacıdır aslında. Fakat Müslümanlar kendi cezasını çekiyor. İritca kavramı, Kuran-i bir kavramdır, Müslümanlar kullanamadılar hak edenlere. Ondan sonra o insanlar, Müslümanlara karşı kullandı bu kavramı. Neden ayırdım? Her Atatürkçüye bunu söylemiyorum. Çünkü öyle bir Atatürkçü vardır ki: İslama inanmıyordur ama Müslüman’a iyilik yapmak hoşuna gider onun. Tıpkı Abdullah Bin Revaha gibi. Bu adam Hz.Peygamber’e, Peygamberimiz Sevr dağına saklamaya giderken, hicret ederken, adam müşfik olduğu halde yol gösterdi burada saklanabilirsin diye. Bizim düşmanlığımız dini inkar edenlere olsa, neden böyle bir ayrım yaparım? Derim ki: “Peygamberden korktuğu için yardım etmiş” Eğer canım lekelemek istiyorsa. Ama öyle değil. İnsanların kötü niyetlisi, kezzap ruhlusu vardır. Senin inancına asla tahammül edemez. İster ki, sen onun putlarına da tahammül et ve sizi de putçu yapmak ister. Böyle bir zihniyetin olduğu yerde, İslam aydınlığını anlatmak çok zordur. Ayrıca kadın hakkı zaten, Allah’ın hakkı ortaya çıkmadığı yerde kadın hakkının ortaya çıkması, iki taraftan engelleniyor. Bir çağdaş gericiler, bir de islam’ı tanımayan küçük düşünen Müslümanlar tarafından. İki tarafta kuşatma yapmış hakları. Neymiş Fatma Barbarasoğlu son konuşmayı yapmış..Ne olmuş yani son konuşmayı yaptıysa? Yıllardan beri bütün ekranlar sizin…Kırk yılda bir bırakında bizim olsun. Ne olur? Dediğim gibi ayet ne demişti? Siz ne istiyorsunuz bu peygamberden? Niye düşmansınız? –Ama o aşırı namuslu, aşırı dürüst. Onun için sevmiyoruz. Mesele orada aydınlanıyor. HÜLYA OKUR- “Kadınları, kadınlarda eziyor” kitabınıza binaen sormak istiyorum. Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan arasında bir rekabet, daha doğrusu makam paralelliğinden doğan bir temsiliyet hatası görüyor musunuz? “HAYRÜNNİSA GÜL VE EMİNE ERDOĞAN’IN İKİSİ DE İKİZ ADİLE HANIMLARDIR” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Onların ikisi de o kadar mükemmel insanlardır ki…Emine Erdoğan’ın yerinde başka birisi, inançsız birisi olsa Hayrünnisa hanım yine şeker gibi davranır, Hayrünnisa hanımın yerinde başka bir inançsız bir kadın olsa Emine hanım yine şeker gibi davranır. Onlar ikisi de ikiz asile hanımlar. Onun için böyle rekabet söz konusu bile olamaz. Kadınları sadece erkekler ezmiyor, kadınları kadınlarda eziyor. Yazarlara duyurulur. Bu konunun işlenmesi lazım. HÜLYA OKUR- “İslami kesimi İstanbul’a benzetiyorum. Bir tarafı yeniden inşa ediliyor, çok güzel gökdelenler dikiliyor. Bir tarafta eski binalar dökülüyor, yıkılıp yenisi yapılmıyor. “demiştiniz. Bir yumak ipi, top gibi kullanmak isteyenlerin ayağına dolaştığını gösteren küçük kefaretler bekler mi insanı dünyada? ”MÜJDELER OLSUN GÜNAHIMDAN ÇOK ŞEY EKSİLTTİM” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Nerde yazığımı düşünüyorum. Aferin yani. Güzel çalışmışsın. Bu kadar güzel çalışarak bana röportaja gelen, Avrupalılar böyle çalışıp geliyorlar. Türkiye’den tez için hazırlanıp gelen bir hanım arkadaş hariç bir tek siz güzel hazırlanmışsınız. Soru böyle olmamalıydı? Şunu mu demek istiyorsunuz? Dünyayı mı betimlediğimi düşünüyorsun. Peygamber efendimiz, çile çeken herkese:”Müjdeler olsun günahımdan çok şey eksilttim” der. Yani her çile bizim görmediğimiz alanda nice nice günah yığınlarını yok eder. Ama biz diyemeyiz ki bir insana; “şu günahkardır, o halde düşsün, dövelim, zulmedelim, çile çeksin” deme hakkına sahip değiliz. HÜLYA OKUR- Soruyu biraz genişletelim…İslam’ı; bir tarafı sağlam, diğer tarafı viran olan İstanbul’la mı anlatıyorsunuz? “MUHAFAZAKARLIK SADECE DİNİ KORUMAK DEĞİLDİR, HALK YAPISINI, HALK BEYNİNİ KORUMAKTIR.”  EMİNE ŞENLİKOĞLU- Benim gözümde islam’da bir taraftan depreme dayanıklı binalar yapılıyor. Yanlış bilen Müslümanlar da yeni yeni düzelme içine giriyor mesela kızlarını okutmaya başladılar ama bu seferde çağdaş yobazların direğine çarptı. İnşallah bundan sonra anlarlar: Bir başörtüyle devrim yapılmaz. Zannediyorlar ki bazıları biz başörtüye müsaade edersek, Atatürk ilkeleri gider. Bir defa sen, kliplerine bile fuhuşu getirmişsen, sen eşcinsele tanıdığın hakkı, Müslüman’a yada bir fakire tanımıyorsan, televizyon kanallarında Türk bayrağının yanında fuhuş sahnelerine Avrupa kanallarında bunlara sesini çıkartmıyorsan, sen zaten Atatürk ilkelerinin yaşamayacağı zemini kendin hazırlamışsın. Neden? Batıl bile olsa her ideoloji adaletle ve muhafazakarlıkla açıklanır. Muhafazakarlık sadece dini korumak değildir, halk yapısını, halk beynini korumaktır. Bir konuşma dinledim. Bilgi kişinin beyninde dura dura eskir. Bilginin de kullanma tarihi vardır. O da bir gün geçer. Siz gençleri ha bire fuhuşa teşvik edeceksiniz, orda dans, burada dans, açacaksınız içki, kumar zemini..Sonra dimdik ayakta duran rejiminizi bekleyeceksiniz. Böyle bir hikaye yok canım. Dünya tarihi böyle bir masal okumadı. HÜLYA OKUR- Okunanlardan da Nura Doğru, Kara Davut, Envar ül Aşıkin, Necatil Müminin adlı kitapların hurafelerle süslenmiş kitaplar olduğuna dair bir açıklamanız oldu. Tarihi eserle, eskitme arasındaki farkı ortaya koyan nedir? “BİZ HURAFELERİ NERDEN ANLARIZ?” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Tabi. Kuran’ın bir ismi de Furkan’dır. Furkan: hakla, batılı yani bataklığı ayıran demektir. Biz hurafeleri nerden anlarız? Kurandan ve hadislerden anlarız. Uydurma yüzünden nasıl ki sahte altın yüzünden gerçek altına düşman değilsek, sahte hadisler yüzünden gerçek hadise düşman olmayarak anlarız. Ben de oralardan anladım. HÜLYA OKUR- “Allah var işte, varı var. Varı ispata ne gerek var”diyorsunuz…Tarikat ve tasavvuf, takvanın otobanı mıdır? Hz. Peygamber zamanında tarikatların olmadığını söyleyenlerin, onun tatbikatına izin mi vermeleri gerekir? “ÖLÇÜ ŞUDUR: ALLAH’TAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY İLAH YERİNE KONMAYACAK.” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Tarikat deyince, düzgün tarikatlar çok şahanedir. Ölçülü olanlar. Sapık tarikatlar da var. Bunların kritiğini çok güzel yapmak gerekir. Şu ortam buna müsait değil ama şu kadarını söyleyeyim, adı ister tarikat olsun, ister mezhep, ister vakıf olsun, ister dernek…Ne kadar iletişim aracı olsun, ölçü şudur: Allah’tan başka hiçbir şey ilah yerine konmayacak. İslam, Allah’ın haram kıldığı haram kabul edilecek, helal kıldığı helal kabul edilecek. Allah’ın tayin etmediği haram yoktur. Yani Allah’ın haram dediğine helal dememek ve yeni haramlar icat etmedikten sonra teşkilatlar, örgütler, tarikatlar isterse bir milyon olsun, zarar vermez. Tıpkı ne gibi? Milli Eğitim bir tanedir. Milli Eğitime bağlı yüz binlerce okul vardır. Yüz binlerce ayrı ayrı okul oluşu daha çok faydalıdır. Ölçü nedir burada? Acaba tedrisata uygun mu öğretilmektedir? Tedrisat İslam tedrisatına uygunsa….. HÜLYA OKUR- Hakikate giden yolu benimseyebiliriz yani… Değiştirilecek Anayasanın hükümlerince, başık açık öğrencilerin suyu çekilmiş bir denize saplanmaları mümkün mü? Bu işten kimler nasıl zarar görür? “MÜSLÜMAN KIZ, “NEDEN BAŞIN AÇIK” DEMEZ. BİR GÜN BU OLURSA BİLİNSİN Kİ ONLAR PARA İÇİN TUTULMUŞ MANKENLERDİR” EMİNE ŞENLİKOĞLU- Peygambere ne demişlerdi: Ama fazla namuslu, fazla dürüst demişlerdi. Bu kurt hikayesi çok hoşuma gidiyor. Kurt derenin yukarı tarafından su içerken, kuzular aşağıda suç içiyor. Kurt diyor ki:”Suyu bulandırma!” Ya ne alakası var? Sen yukarıda içiyorsun suyu, ben aşağıda. Ben bulandırsam bile sana gelmez. Seni yiyeceğim ya, bahaneler arıyorum. Yani bugünün çağdaş kurtları, Müslüman kızlarımıza gücü yetiyor. Burnumuzun dibindeki Amerika binlerce insanı öldürdü, gıkı çıkmadı, binlerce kaçakçılar, eroinciler gençliğimizi tımarhanelere, mezara gönderdi, onlara güçleri yetmiyor, zavallı çağdaşçıkların başörtüye güçleri yettiği için uyduruyorlar sadece. Müslüman kızlarımız o kadar bilinçli ki, hiçbir başı açığa senin başın neden açık? Diye soracak bir Allah’ın kulu çıkmaz içlerinden. Uyduruyorlar. Bir gün duyarsanız böyle bir şey, mutlaka onarın parayla satın alınmış mankenlerinden yada kuklalarından birisidir. Bizim inancımızda böyle bir şey yok. İnancımızda olmayan bir şeyle nasıl yargılanabiliriz? Böyle bir şey olabilir mi? Onun için çağdaş yobazlara kendilerini görmeyi tavsiye ederim. Biz kendimizi gördük, yobazlıklarımızı düzelttik. Onlarda görsünler. HÜLYA OKUR- Hani sizin bir deyiminiz var ya:”Çağın bulanık suyu”diye. Bu bulanık suya bir tablet arıtıcı özellik kattığınız için teşekkürler. EMİNE ŞENLİKOĞLU- Aaa ne kadar edebi bir ifade. Çok güzel. Ben teşekkür ederim.

|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder