
Zor bir çağda yaşadığımız aşikâr… Bilmem bu fikrime katılır mısınız? Zorluğu bir değil ki yirmi birinci asrın….Her şeyden evvel dunya yaşlı fikirlerle yönetiliyor. Her ne kadar tekneloji çağında yaşıyorsak da kafa yapılarımız birkaç asır evvelkinden hiç de farklı değil. Zaman su gibi akmış ama belleğimiz o derecede tazelenmemiş.
Bu zaman'in en buyuk hastalığı şüphe yok ki ahlâkî kayıtsızlıktır. Mantık çerçevemiz her geçen gün küçülüyor. Oysa değişimin mantığı, bu çerçevenin genişlemesini öngörüyor. Kayıtsızlık almış başını gidiyor. Başını kuma gömen insanlık, kendi iç dunya sına hapsolmuş… Öyle ki ışıkla yüz yüze gelmemek için kapandıkça kapanıyor.
Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek anlamlarını içeren yozlaşma kavramı, bahtımıza set çeken buyuk bir engeldir. Bunu aşamadığımız sürece bugunlere hapsolmaya mahkûmuz. Böyle kaldıkça yarına ışık götürme hayalimiz sözde kalacaktır.
Şimdilik insanî kimliğimiz kısmen korunsa da kültürel kimliğimiz çoktan ayaklar altına alınmıştır. Kendini reddetmeyle başlayan ve gelişen bu süreç, bozulmaları daha da hızlandırarak farklı tutumları mutlak değer kabul ediyor. Değerler anaforundaki gelgitler kimliğimizin yeni rengini ve şeklini belirliyor.
İyi niteliklerimizi her geçen gün yitiriyoruz. Bunun sınırları ve çerçevesi kişiden kişiye değişse de mutlak manada bir kaybın süregeldiği ve öylece gittiği, inkârı kabul bir durum değildir. Peki, yerlerine yenilerini koyabiliyor muyuz? Başka bir açıdan bakarsak, yeniler eskileri karşılıyor mu? Dökülen su bardağı doldurmaya muktedir mi?
Çağdaşlaşmak için bizi biz yapan asırlık kıymet hükümlerini bir celsede boşamak elzem midir? Uyuşmuyor mu dünün değer yargılarıyla bugun ünkiler? Şayet öyle düşünülüyorsa bu mantık açmazına kim ya da kimler yol açıyor? Değer yargılarının zaman la değişmesi normal midir? Değişen dunya nın neresinde durmalıyız? Uyum problemlerinin çözümü teslimiyet midir? Sorular zihnimizi kemirdikçe meselenin bir sarmaşık misali ruhumuzu sardığını anlayabiliriz.
Bu düğümü ancak düğümü atanlar çözebilir. O zaman doktor da, hasta da aynı mı? Yaşadıklarımıza öğrenilmiş çaresizlik demek yanlış olmasa gerek. Aslında çaresiz değiliz hiçbir zaman.
Fakat bir kere çaresiz olduğumuza inandırmışız kendimizi. Hissiyatımız mahkûmiyet psikolojisi içerisinde kıvranıyor.
Bu hayat ın yoz çizgilerini çizenler perde arkasından neticeyi merakla bekliyorlar. Dört koldan kuşatılmışız hayat ın orta yerinde. Her türlü çıkış yolu açık olsa da ruhumuzun kavşaklarında müfrezeler nöbet tutuyor. İkna timleri geceleri bile gozlerini kırpmıyor. Kalbimizin mutmain olması için yeni stratejiler geliştiriyorlar.
Karşımıza dikilen suretler, karanlığı aydınlık göstermenin uğraşı içindeler. Ellerindeki kırmızı kalemlerle ruhumuzun güzergâhını çiziyorlar. Yüzlerinden gülücükler yayılsa da içlerindeki kin ve nefret, basiretli gozler den kaçmıy

Dört koldan saldırılara karşı tutunmak, sağlam izanla ve kalbe değen ezanla mümkündür. İmbikten çekilen fikir kırıntıları zayıfsa, kolayca yön değiştirebilirler. Nezaketin dayanılmaz hafifliğiyle karşımıza çıkanlar, ruhumuza iliştirdikleri maymuncuklarla gönül kapılarımızı açarak, iç dunya mızı parselleyebilirler. Kapılara müfrezeler yerleştirmekten başka tedbir de yoktur. Bu müfrezeler de mazinin ayakta kalan ve canlılığını muhafaza eden kaidelerinden başka bir şey değildir. Onlara ne kadar sıkı sarılırsak kurtuluştan o derece emin oluruz.
Genel kabuller toplumları çoğunlukla bağlar. Kişi bu kabullerin ışığında hayat ına yön verir. Fakat bunların da sorgulanması aklın gereğidir. Sorgu neticesinde ya çürükler ayıklanır, ya da sağlamlık tescil edilmiş olur. Bu testten geçen fikriyat, rüzgârın önüne atılan yaprak misali başıboş sürüklenmez. Fırtınaya yakalansa da ayakta kalmasını bilir. Bu dirayetin ve basiretin son basamağıdır.
Yozlaşmada biraz da gönüllülük esastır. Siz önünüze gelen her şeyi iştahla midenize indirirseniz yanınızda her zaman panzehir taşımak mecburiyetinde kalırsınız. Hissiyat zehirlenmesi gıda zehirlenmesine de benzemez. Çünkü gıda zehirlenmesi midenin yıkanmasıyla bertaraf edilebilir. Fakat modern tıpta henüz belleği yıkayan ve durulayan bir alet icat edilmedi. Onun için aklınızı başınıza devşirin ve belleğinizi çöplüğe çevirmek isteyenlere müsaade etmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder