
AMERICAN RUYASI BITIYOR.!
Uzun yllar Amerika’da bulunuyorum. Bu Ulkede Gittigimiz gezdigimiz gordugumuz yerler bize bir kultur kazandirdi bunlari insanlara faydali olmasi acisindan dusuncelerimi yazmaya karar verdim.
Amerika’yı, Amerikan toplumunu, Amerika’daki mânevî arayışları ve İslâmî hizmetleri arastirdim.
Once İslâm medeniyetine karşı Amerika aynasında Batı medeniyetinin yorumunu yazmak istiyorum…
Bana gore kapitalist American Ruyasi fiyaskoyla sonuclanmistir.
Cunku ben buna “kapitalist mutluluk krizi” ya da “global kapitalist kriz” diyorum.
Ve bunalımdaki Amerika’nın bütün Batı gibi ciddî bir mâneviyat arayışı içinde olduğunu belirtmek istiyorum… 11 EYLÜL ÖNCESİ ABD “HÜR DÜNYA” İDİ…
SORU: RESUL bey Ne kadar süredir Amerika’dasınız? Amerikan toplumunun yapısını anlatır mısınız?
Amerika’da yaklaşık 1996 senesinden beri bulunuyorum. Amerika’ya geldigim günden beri Amerikan halkının teknolojideki, ilimdeki gelişmelerini tâkip ediyorum. ABD’de bulunduğumuz ilk aylarda Türk insanı ile Amerikan halkı arasındaki farkları izlemeye çalışıyorum.
“Amerika nedir?
Türk insanını hem maddî, hem de hürriyetler yönünden geride bırakan unsurlar nelerdir?” diye düşünüyordum.
11 Eylül saldırıları olmadan once America da oldugum icin biliyorum O’zamanlar hürriyet çok daha kâmil mânâda yaşanıyordu.
1996 Ekim ayindan sonra ABD’ye gidince orayı “hür dünya” görmüştük, öyle algılamıştık…
Önce ABD halkını analiz eden kitaplar okumaya başladım. Şunu anladık ki, Amerika toplumunu teknolojide, ilimde önde götüren, onların hürriyet zemini üzerine inşa ettikleri hızlı tren lokomotifi dışarıdan getirdikleri yakıtlarla, beyinlerle işlettiriliyor.
AMERİKA’YA ENERJİYİ DIŞARIDAN GELEN BEYİNLER VERİYOR..!
Ülkeler arasındaki yarışı bir hızlı tren yarışına benzetirseniz o hızlı tren yarışında Amerika şu anda tartışmasız önde gidiyor.
Amerika’yı önde götüren raylardan biri de hürriyet zemininin olmasıydı. İkincisi de Amerika’ya asıl enerji veren, ona yakıt olan dışarıdan gelen beyinler idi.
Amerika’ya petrol dışarıdan geldiği gibi beyinler de dışarıdan geliyor.
Bir de Amerika’da üniversiteler, araştırma merkezleri çok önemli bir lokomotif fonksiyonunu görüyor.
Ayrıca, Amerika’da sanayide fevkalâde işbirlikleri var.
Üniversiteler hükûmetlerle çok iyi işbirlikleri içinde… Araştırma merkezleri yaygındır.
Bunları gözlemledikçe şu tesbite vardım:
Amerika’yı Amerika yapan teknolojiye verdikleri önem, hür zemin içerisinde fıtratların, kabiliyetlerin yeşermesine bir noktada fırsat tanımaktır.
Yapılan araştırmalara göre ABD’de de refah seviyesi 1960’dan sonra üç kat arttığını gösteriyor.
Topluma baktığımız zaman bir taraftan gelişmiş bir toplum, öte yandan içine girildiği zaman problemleri de görüyorsunuz.
İşin iki cephesi var.
Birisi pozitif, diğeri negatif. Hangisini görmek istediğinize bağlı…
İki yönüyle de Amerika’yı anlatmak lâzım, yoksa eksik kalır. Çok pozitif bakarsanız çok harika şeyler görürsünüz.
Çok negatif bakarsanız ‘Batıyor’ gibi görebilirsiniz. Kısacası, Amerika’ya doğru mânâda yansıtmak için iki yönlü de bakmak lâzım.
Amerika’da bu süre içinde hem insanlarla olan diyaloğumuz arttı, hem de aynı zamanda kitaplardan Amerika’yı öğrenme imkânımız oldu.
Tarihini öğrendiğimiz çok ilginç şeyler öğrendik. 1960’lı yıllara kadar köle muamelesi gören insanlarla diyaloğumuz oldu.
Onların ruh hâletlerini anlamaya çalıştık. Ama şunu gördük ki, Amerika dışarıdan görüldüğü gibi dört dörtlük değildi.
1960’lara kadar kendi içlerinde çok büyük problemleri vardı.
Zenci-beyaz çatışmasında büyük mücadeleler yaşandı. Zencilere çok büyük eziyetler yapıldı.
Amerikalıların 18. yüzyılda kıt’aya gelmelerinden sonra zenciler insanlık dışı muamelelere mâruz kalmışlar.
Şu anki nesil bile o şoktan hâlâ kurtulamamış. Dedesi veya babası köle olan insanların kısa sürede değişmesi pek kolay değildir. Bunlar sosyal problemleri beraberinde getirmiş.
Özellikle zenci kesimde çok yaygın bazı problemler var.
Zencilerde suç işleme ve uyuşturucu problemleri daha fazla.
Okuma oranı zencilerde çok daha fazla. Dolayısıyla bir süre sonra anladık ki, Amerika aslında bir yönüyle ilginç bir ülke.
Maddî refah açısından hayli gelişmiş bir ülke. Öte yandan sıkıntıları da olan bir ülke…
REFAH SEVİYESİ YÜKSEK, LÂKİN MUTSUZ…
Amerikan gençliği ne âlemde? Amerikan halkı mutlu mu?
Kapitalist iktisat teorisine göre, ne kadar çok çalışırsanız o kadar çok para kazanırsınız, ne kadar çok paranız varsa o kadar tüketirsiniz, ne kadar tüketirseniz de o kadar mutlu olursunuz.
America da Mutluluk formülü böyle.
Bunun için Amerikalılar bol bol para harcarlar. Tam bir tüketim toplumudur. “İsraf” diye bir kavram yoktur…
Bundandır ki her vesileyi bir kutlama, eğlence ve harcama bahanesi yapıyorlar. Eğlenmek, harcamak, Amerikan toplumunu vazgeçilmezi olmuş.
Ama baktık ki mutluluk formülü pek çalışmıyor.
İnsanlar çok para kazanıyor. 1960’tan itibaren üç kat zengin olmuşlar, bunun mânâsı demek ki insanlar 1960’ta tükettiklerinin en az üç katı kadar daha fazla tüketebiliyorlar. Bir de o malların fiyatlarının ve kalitelerinin arttığını düşünürseniz, insanların 1960’la kıyaslandığı zaman, 40-45 sene içerisinde refah seviyesinde 3-4 kat artış olmuş.
Ancak bunun sözde onların huzuruna yansıması lâzımken, yansımamış…
Eğer, kapitalist ideolojinin sunmuş olduğu mutluluk formülü çalışıyorsa insanları çok huzurlu görmeniz lâzım. Ama topluma baktığımızda uyuşturucu kullanımı çok artmış.
Başkan Bush bile uyuşturucu kullanmış, bunu kendisi itîraf etti. Uyuşturucu kullanımı ortaokula kadar girmiş durumda. Bütün barlarında çok kolay bir şekilde uyuşturucuya ulaşılabiliyor.
Öte yandan bunalımlar çok yüksek seviyede. İstatistiklere göre, bunalımlar 1960 yılından bu tarafa yaklaşık 10 kat artmış. İnsanlar çok mutluysalar niye bunalıma girsinler ki? Para mutluluk getiriyorsa niye bunalsınlar ki?
Amerika’daki en büyük temel problemlerden birisi bu bunalımların artmasıdır. Gençlerde intiharlar beş kat artmıştır.
İnsanlar lezzetini nereden alabilir diye düşünüyor. Lezzet arayışları onları sapkın hareketlere itmiş… Kapitalist sistem mutluluk için bir yöntem önerir. Ama kapitalist sisteminin göstermiş olduğu yoldan giden insanların o lezzeti bulamadıkları görülür.
KAPİTALİZMİN MUTLULUK REÇETESİ: SAPKINLIK
Eskiden İtalya’da köylüler tarlalarına giderken eşeklerinin başının yarım metre ötesine çubuk bağlarlarmış.
O çubuğun ucuna ot takarlarmış. Dolayısıyla eşek o ota ulaşabilmek için adım atarmış. Hızlana hızlana bu şekilde hedeflerine çok çabuk ulaşırlarmış.
Şimdi kapitalizmin mutluluk vaadi de eşeğe yapılan vaatten başka bir şey değil.
“Bunu da, şunu da alırsam mutlu olacağım” diyor. Ama o mutluluğa hiçbir zaman ulaşamıyor. İnsanlar hayal kırıklığına uğruyor. Sonra intihara kadar gidebiliyor.
( Devami bir sonraki yazida )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder